24 Eylül 2012 Pazartesi


DUBLINLİLER’DE TUTSAKLIK TEMASI
James Joyce’un Dublinliler’i pek çok açıdan incelenebilir, değişik temalara yer veren bir kitaptır. Bu temalardan belki de en göze çarpanı ve öykülerin neredeyse tümüne yayılanı bir tür tutsaklık halidir. Ana karakterlerin içlerinde bulundukları değişik durumlardan kimi zaman birtakım engeller yüzünden, kimi zamansa hiçbir engel yokken çıkamadıklarını görürüz. Eveline önünde hiçbir engel olmamasına rağmen tutsaklığına devam etmeyi seçerken, Mr Farrington’ın önünde aile, iş gibi engeller vardır. Tutsaklık hali değişik olaylar ve bağlılıklar üzerinden aktarılır ve genellikle Dublin’den kaçma isteğine dönüşür. Dublin tutsaklığa neden olan faktörlerin ana sebebi gibi görülür ve Dublin’den öte ülkelerde bu bağlanımlardan uzak, farklı, ilginç ve çekici bir yaşamın hayali kurulur. Chandler bu nedenle arkadaşı Gallaher’a özenir, onun gibi olmak ister. Eveline için Arjantin bambaşka bir hayatın simgesi haline gelir. Dublinliler’deki tutsaklık teması kaçma isteği ile karşılaştırılsa da sonuç olarak tutsaklık bir tür paralize olma, rutinler karşısında değişememe ve hareketsizlik ile devam eder. Ana karakterlerin bu hareketsizlik hali kitap boyunca çeşitli imgelerle de desteklenir, hatta ilk öykü olan “Kızkardeşler”deki James Flynn gerçek anlamda felç geçirmiştir. Dublinliler tutsaklık teması üzerinden okunduğunda, bu tema ile iç içe ilerleyen üç temel öğe göze çarpar: rutin, paralize olma hali ve kaçma arzusu.
I. RUTİN  
Dublinliler’de tutsaklık genellikle memnun olunmayan rutin bir hayatın içine sıkışıp kalma biçiminde ortaya çıkar. “Bir Karşılaşma”nın ana karakterinin bir çocuk olarak söylediği şu sözler bu bakımdan önemlidir: “Sonunda akşamki savaş taklitleri de sabahın okul tekdüzeliği gibi sıkıcı gelmeye başlamıştı, çünkü artık başıma gerçek serüvenler gelmesini istiyordum. Ama gerçek serüvenler de evde oturan insanlara gelmez diye düşünüyordum: uzaklarda aramalı onları” (Joyce 27). Tutsaklık böylelikle rutinin dışına çıkma, içinde olunan hayatın dışında yeni bir şeyler keşfetme isteğine dönüşür. Tutsaklığa sebep olan hayat sıkıcı, tekdüze ve gündelik belirli işlerden oluşan bir zaman geçirme durumudur. “Bir Karşılaşma”daki öğrenciler için her gün okula gitmek, okulun gerektirdiği ödevleri yapmak, günün belirli zamanında belirli oyunları oynamak, belirli kurallara uygun yaşamak tutsaklığa neden olan başlıca etmenler olarak karşımıza çıkar. Rutinin yarattığı tutsaklığın bir diğer şekli “Eveline” öyküsünde görülür. Ana karakter Eveline’in hayatı sıradan gündelik olaylardan oluşur. Bir mağazada çalışan Eveline için hayat babası ve kardeşleriyle yaşadığı evin gündelik işlerini yapmak ve çalışmak arasında geçmektedir. Ev onun bu tutsaklığının merkezi olarak, alışılmış nesneleriyle; dışarıya karşı bir çeşit korunak olarak karşımıza çıkar.  Böylelikle sürekli aynı işlerin yapılması ve bir tür değişememeden kaynaklanan tutsaklık Eveline’in hayatı için de geçerlidir. “Pansiyon” ise bir kişinin tutsaklığından ziyade hem Polly’nin hem de Mr Doran’ın tutsaklıkları ile göze çarpar. Polly annesinin kararlarının tutsaklığı altında, Mr Doran ise hem annenin hem de toplumun kıstırılmışlığı altındadır. “Küçük Bir Bulut”ta ise Joyce tutsaklığın açık bir örneği olarak Chandler’i yaratır. Chandler ile Gallaher’ın hayattaki zıt yerleri Chandler’in sıkışıp kalmışlığını iyice belirgin hale getirir. Gallaher’ın hayatında olmayan monotonluk, Chandler’in hayatına egemendir. Sevmediği bir işi, ailesi, düzenli bir yaşamı vardır. Gençliğinden kalma ve sıradanlığının içinde ona başka bir hayatı hatırlatan şiir kitapları bile aslında onun tutsaklığının bir göstergesidir; öyle ki onları karısına okumak istediği halde bunu yapamaz (77). Chandler’in ailesi ve işi ile çevrelenen hayatının yarattığı tutsaklık öykünün sonunda çocuğuna bağırışı ile bir çeşit yakınma haline dönüşür. Benzer bir olayı “Suretler”de Mr Farrington da yaşar ve o da iş ve ev yaşamı arasındaki kıstırılmışlığı sebebiyle çocuğuna öfkelenir. Farrington da gündelik hayatın rutinlerinden dolayı mutlu olmasa da, bir tür tutsaklık içinde yaşamına devam eder. “Üzücü Bir Olay”ın ana karakteri Mr. James Duffy ise Dublinliler’in belki de rutine en bağlı olan karakteridir. Her gün aynı işleri yapar, aynı yerde yemek yer, aynı yerlere gider. Dublinliler’in son öyküsü olan “Ölüler”de de ana karakterlerin hepsi benzer rutinlerin içinde yaşamlarına devam etmektedir. Her yıl aynı partiye katılan bu insanların, yaşamlarında hep aynı olaylar süregelir. Böylelikle, Dublinliler’de tutsaklık temasının belirdiği ilk öğe yaşamlardaki aynılık, rutinler ve monotonluktur.
II.PARALİZE OLMA HALİ
Dublinliler’de tutsaklık temasıyla beraber giden bir diğer öğe paralize olma durumudur. Paralize olma hali tutsak olma haliyle iç içedir ve karakterlerin tutsaklıklarından çıkamama, kaçamama durumlarına neden olur. Joyce’a göre Dublin paralize olmuş bir şehirdir ve onda yaşayan insanlar da bu durumdadır. Dublinliler’in ilk öyküsü olan “Kızkardeşler”de Rahip Flynn’in gerçek anlamda felç geçirmiş olması bu imgenin önemini gösterir niteliktedir. Flynn’in hayatında da bu imgenin önemini görürüz. Flynn “umduklarını gerçekleştirememiş bir adam”dır (23) ve kırdığı kutsal şarap tası yüzünden duyduğu suçluluklar hiçbir şey yapmaz olmuştur. Böylelikle, ana karakterin paralize olma halinin temel sebebi olarak karşımıza din çıkar. “Araby”de ana karakter her ne kadar eyleme geçmiş olsa da, ona bağlı olmayan sebeplerden ötürü uzun süre bir şey yapamaz, sadece bekleyişte kalır. Bekleyişinin sonunda ise ulaşmak istediği dükkâna gitse bile, kapanmış olmasından dolayı elinden hiçbir şey gelmez ve amacına ulaşamaz. Bir şey yapamama haliyle öfkelenir. Benzer bir paralize olma hali “Eveline”de de görülür. Frank ile beraber Arjantin’e giden gemiye son anda binmekten vazgeçen Eveline’in durumu tam olarak paralize olma halini yansıtır. Eveline’in ölmüş annesinin evi ve aileyi ona emanet etmesi Eveline’i paralize eder ve kendi hayatını yaşamayı seçmesini engeller. Annesine verdiği söz Eveline’in sürekli aklındadır ve aslında toplumsal bir duruma da işaret eder. Toplumun ondan beklediği bilmediği bir erkekle uzak bir ülkeye gitmesi değil, kalıp babası ve kardeşine bakmasıdır. “Pansiyon” bir şey yapamama, harekete geçememe halinin iki farklı yüzünü gösterir. Bir yanda Polly annesinin hâkimiyeti altında paralize olmuş durumdadır, öte yandan Mr Doran toplumdan gelecek olan baskı nedeniyle hareketsiz ve dolayısıyla seçimsiz kalır.  Polly’nin karar anını beklerkenki fiziksel hareketsizliği de paralize olma imgesini destekler. Polly kendi farkındalığı olmayan ve bu nedenle kendi hakkında bir seçim yapamayan, eli kolu bağlı bir haldedir. “Küçük Bir Bulut”un Chandler’ı paralize olma halini tüm hayatında sürdürmüş durumdadır. Hayatından memnun değildir, ama değişim için hiçbir şey yapmaz, adeta hayatına çivilenmiş halde kalır. Çocuğunun ağlamasıyla yaşadığı bir çeşit farkındalık ile o da diğer pek çok ana karakter gibi tutsaklığından ve eylemsizliğinden dolayı öfkeye kapılır. “Suretler”in Farrington’ı da Chandler ile benzer bir duruma sahiptir. Memnun olmadığı ve kendini tutsak hissettiği hayatını değiştirmek için hiçbir şey yapmaz, içkiye sığınır ve öfkesini çocuğundan çıkarır. “Üzücü Bir Olay”da ise Mr Duffy’nin yaşamının tümü bir paralize olma durumu halinde devam eder. Duffy’nin gerçek anlamda yaptığı hiçbir şey yoktur, aynı şeyleri tekrarlayan bir hayatı vardır. Değişimi ancak hayal eder ve değişim için uygun koşulların oluşmasını bekler, fakat bu uygun koşullar da asla oluşmaz (114). Paralize olmasının bir diğer durumu geçmişte Mrs Sinico ile yaşadığı ve kendisinin bitirdiği ilişkiyi Mrs Sinico’nun ölümü ile hatırlaması ve pişmanlık duymasıdır. Bu pişmanlığına dair yapabileceği hiçbir şey yoktur, hayatını değiştirmek için çok geç kalmıştır. “Ölüler” tüm karakterleri ile bir tür toplumsal paralize olma halini yansıtır. Öyküdeki karakterlerin toplandıkları her yıl düzenlenen parti, yaptıkları aktiviteler, yaşadıkları hayatlar onların içinden çıkamadıkları bir döngüyü gösterir. Bu döngü karşısında hepsinin yaşadığı bir eylemsizlik hali vardır. Fakat bu öyküde diğerlerinde olduğu gibi memnun olmama hali söz konusu değildir, aksine tüm karakterler hayatlarından memnun görünür. Öte yandan, öykünün sonundaki şehrin her yerini kaplayan kar imgesi paralize olma hali bakımından dikkate değerdir. Karın altında kalan kent ve tüm yaşayanlar eylemsiz kalma durumundadırlar. Böylelikle “Ölüler” hareket edememe, değişememe ve paralize olmanın bir topluma nasıl yayıldığını da simgelemiş olur. 
III. KAÇMA ARZUSU
Dublinliler’e hâkim olan tutsaklık temasıyla beraber giden bir diğer öğe Dublin’den kaçma, uzak ve yeni bir kente gitme arzusudur. Bu istek öykülerde değişik şekillerde ortaya çıkar, ama ortak noktalar barındırır. Böylelikle tutsaklığın sebeplerinden biri haline gelen Dublin şehri, kendisinden oldukça uzaklaşılması gerekilen bir yer haline gelir. Bu nedenle Dublin’den kaçış isteği ve uzak yerler imgesi öykülerdeki tutsaklık teması ile iç içe geçer. İlk öykülerden olan “Bir Karşılaşma”da uzak imgesi ilk cümlede belirir: “Bize Vahşi Batı’yı tanıtan Joe Dillon olmuştu” (25). Bir çocuğun gözünden aktarılan hikâyede kaçış Dublin’den olmasa da aslında şehrin kurallarını ve yaşam alanını simgeleyen okuldandır. Kaçış esnasında görülen Norveç gemisi, yabancı denizciler dikkate değer imgelerdir. Fakat Dublinliler’deki başka öykülerde olduğu gibi kaçmak ve uzaklaşmak aynı zamanda tehlikeyi de içinde barındırır ve çocuklar bir sapıkla karşılaşır. Böylece, uzaklaşma tehlikeyi de beraberinde getirmiş olur. Eveline’in Dublin’den kaçma isteği ise bambaşka ve oldukça uzak bir ülkeye gitme şeklindedir. Sevgilisi Frank uzak ülkelerden gelen, ona uzak ülkelerden hikâyeler anlatan bir gemicidir. Eveline’in kaçma isteği, uzak bir ülkede yeni bir hayat kurma isteğinden ileri gelir. Sevgilisiyle beraber Buenos Aires’e gidecek ve “Frank’le bir başka hayatı keşfe çıkacaktı” (45). Böylelikle, Dublin’den uzaklaşmak Eveline için, evden uzaklaşmak ve bilmediği bir ülkede yeni bir hayat kurmak anlamına gelir. “Küçük Bir Bulut”ta ise Chandler’ın hayali Londra’ya gitmektir. Onun Dublin’den kaçma isteği de yaşadığı hayata sıkışıp kalmışlığından ve hayallerini ancak bir başka uzak şehirde gerçekleştirebileceğini düşünmesinden dolayıdır. Arkadaşı Gallaher tıpkı Frank gibi pek çok ülke gezmiş, Chandler’ın gözünde pek çok macera yaşamış biridir. O da Frank gibi yabancı ülkelerde yaşadıklarını anlatır, uzağı bir çeşit mükemmellik içinde sunar ve Dublin’e geri dönme gibi bir düşüncesi yoktur. Chandler ise Dublin’den sadece Man adasına gitmek için uzaklaşmıştır ve bu durum Gallaher’ı güldürür: “Man adası! Londra’ya, Paris’e gitsene” (82). Dublin’i bir köy olarak gören (84) Gallaher, Chandler’ın gözünde Dublin’den kaçabilmiş biridir ve tüm söyledikleri ilgi çekicidir. Dublin’in sıkıcı hayatına karşılık onun hikâyeleri canlı ve heyecan doludur. Kendi ölülüğüne karşın Gallaher hayatı yaşayabilmiştir: “ Ne de olsa, yaşamıştı Gallaher, dünya görmüştü” (82). Böylelikle yaşamak ancak Dublin'in dışında gerçekleşebilen bir eyleme dönüşür.
Kaçma isteğinin diğer bir boyutunda ise kaçış isteği Dublin’den olmasa da içinden bulunulan hayata karşıdır. Neredeyse tüm öykülerin kahramanları tutsaklıklarını yaratan koşullardan, sınırlandırılmış hayatlarından kaçmak isterler. Bu istek genellikle rutinden, alışılmıştan kaçma şeklinde ortaya çıkar. “Bir Karşılaşma”daki çocuklar okulun sınırlayıcı hayatından kaçmak ister. “Araby”nin ana karakteri için kaçış aşk ile gerçekleşme umudunu taşır. “İki Çapkın”ın Lenahan’ı ve Corley’i hayatlarının sıkıcılığından, sevgisizliğinden ve parasızlığından kaçmaya çabalar. Corley para karşılığı kadınlarla beraber olurken, Lenehan da onu bekler ve yaşadığı hayattan kaçmaya dair hayaller kurar. “Pansiyon”un Mr Doran’ı içinse kaçış zorunlu bir evliliktendir. Doran’ın tek isteği bu zorunlu durumdan kaçabilmektir: “Damı delip uçmak, bu derdi bir daha işitmeyeceği başka bir ülkeye gitmek istiyordu, ama bir kuvvet onu basamak basamak itmekteydi” (74). “Suretler”in Mr Farrington’ı ise memnun olmadığı hayatından içki yoluyla kaçmaya çalışır. Memnun olmadığı işi onu isteklerini yapmaktan alıkoyar. Farrington’ın asıl kaçmak istediği hiç memnun olmadığı ve onu tutsak haline getiren bu iş yaşamından kaçmaktır. Öte yandan, ailesi de onun için bir tutsaklık nedenidir ve ailenin getirdiği sınırlandırmalardan da kaçmak ister. İskoç barında etkilendiği bir kadına Londralı şivesiyle “Ah, pardon” (Joyce 101) demesi yine hayatından kaçma isteğinin bir göstergesi olarak yorumlanabilir. “Üzücü Bir Olay”ın Mr Duffy’i için kaçış isteği aldığı ölüm haberinden sonra olur. Aldığı haber üzerine geçmişte yaptıkları yüzünden pişman olan Duffy, yeni bir hayat, geçmişte yaptığı hatayı telafi eden bir hayat ister; fakat bu mümkün değildir.
Böylece, Dublinliler bu üç imgenin birleştiği bir kitap olarak okunabilir.
KAYNAKÇA
Joyce, James. Dublinliler. Çev. Murat Belge. İstanbul: İletişim Yayınları, 2011.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder