DUBLINLİLER’DE
TUTSAKLIK TEMASI
James
Joyce’un Dublinliler’i pek çok açıdan
incelenebilir, değişik temalara yer veren bir kitaptır. Bu temalardan belki de
en göze çarpanı ve öykülerin neredeyse tümüne yayılanı bir tür tutsaklık
halidir. Ana karakterlerin içlerinde bulundukları değişik durumlardan kimi
zaman birtakım engeller yüzünden, kimi zamansa hiçbir engel yokken
çıkamadıklarını görürüz. Eveline önünde hiçbir engel olmamasına rağmen
tutsaklığına devam etmeyi seçerken, Mr Farrington’ın önünde aile, iş gibi
engeller vardır. Tutsaklık hali değişik olaylar ve bağlılıklar üzerinden
aktarılır ve genellikle Dublin’den kaçma isteğine dönüşür. Dublin tutsaklığa
neden olan faktörlerin ana sebebi gibi görülür ve Dublin’den öte ülkelerde bu
bağlanımlardan uzak, farklı, ilginç ve çekici bir yaşamın hayali kurulur.
Chandler bu nedenle arkadaşı Gallaher’a özenir, onun gibi olmak ister. Eveline
için Arjantin bambaşka bir hayatın simgesi haline gelir. Dublinliler’deki tutsaklık teması kaçma isteği ile karşılaştırılsa
da sonuç olarak tutsaklık bir tür paralize olma, rutinler karşısında değişememe
ve hareketsizlik ile devam eder. Ana karakterlerin bu hareketsizlik hali kitap
boyunca çeşitli imgelerle de desteklenir, hatta ilk öykü olan
“Kızkardeşler”deki James Flynn gerçek anlamda felç geçirmiştir. Dublinliler tutsaklık teması üzerinden okunduğunda, bu
tema ile iç içe ilerleyen üç temel öğe göze çarpar: rutin, paralize olma hali
ve kaçma arzusu.
I.
RUTİN
Dublinliler’de
tutsaklık genellikle memnun olunmayan rutin bir hayatın içine sıkışıp kalma
biçiminde ortaya çıkar. “Bir Karşılaşma”nın ana karakterinin bir çocuk olarak
söylediği şu sözler bu bakımdan önemlidir: “Sonunda akşamki savaş taklitleri de
sabahın okul tekdüzeliği gibi sıkıcı gelmeye başlamıştı, çünkü artık başıma
gerçek serüvenler gelmesini istiyordum. Ama gerçek serüvenler de evde oturan
insanlara gelmez diye düşünüyordum: uzaklarda aramalı onları” (Joyce 27) . Tutsaklık
böylelikle rutinin dışına çıkma, içinde olunan hayatın dışında yeni bir şeyler
keşfetme isteğine dönüşür. Tutsaklığa sebep olan hayat sıkıcı, tekdüze ve
gündelik belirli işlerden oluşan bir zaman geçirme durumudur. “Bir
Karşılaşma”daki öğrenciler için her gün okula gitmek, okulun gerektirdiği
ödevleri yapmak, günün belirli zamanında belirli oyunları oynamak, belirli
kurallara uygun yaşamak tutsaklığa neden olan başlıca etmenler olarak karşımıza
çıkar. Rutinin yarattığı tutsaklığın bir diğer şekli “Eveline” öyküsünde
görülür. Ana karakter Eveline’in hayatı sıradan gündelik olaylardan oluşur. Bir
mağazada çalışan Eveline için hayat babası ve kardeşleriyle yaşadığı evin
gündelik işlerini yapmak ve çalışmak arasında geçmektedir. Ev onun bu
tutsaklığının merkezi olarak, alışılmış nesneleriyle; dışarıya karşı bir çeşit
korunak olarak karşımıza çıkar.
Böylelikle sürekli aynı işlerin yapılması ve bir tür değişememeden
kaynaklanan tutsaklık Eveline’in hayatı için de geçerlidir. “Pansiyon” ise bir
kişinin tutsaklığından ziyade hem Polly’nin hem de Mr Doran’ın tutsaklıkları
ile göze çarpar. Polly annesinin kararlarının tutsaklığı altında, Mr Doran ise
hem annenin hem de toplumun kıstırılmışlığı altındadır. “Küçük Bir Bulut”ta ise
Joyce tutsaklığın açık bir örneği olarak Chandler’i yaratır. Chandler ile
Gallaher’ın hayattaki zıt yerleri Chandler’in sıkışıp kalmışlığını iyice
belirgin hale getirir. Gallaher’ın hayatında olmayan monotonluk, Chandler’in
hayatına egemendir. Sevmediği bir işi, ailesi, düzenli bir yaşamı vardır.
Gençliğinden kalma ve sıradanlığının içinde ona başka bir hayatı hatırlatan
şiir kitapları bile aslında onun tutsaklığının bir göstergesidir; öyle ki
onları karısına okumak istediği halde bunu yapamaz (77). Chandler’in ailesi ve
işi ile çevrelenen hayatının yarattığı tutsaklık öykünün sonunda çocuğuna
bağırışı ile bir çeşit yakınma haline dönüşür. Benzer bir olayı “Suretler”de Mr
Farrington da yaşar ve o da iş ve ev yaşamı arasındaki kıstırılmışlığı
sebebiyle çocuğuna öfkelenir. Farrington da gündelik hayatın rutinlerinden
dolayı mutlu olmasa da, bir tür tutsaklık içinde yaşamına devam eder. “Üzücü
Bir Olay”ın ana karakteri Mr. James Duffy ise Dublinliler’in belki de rutine en bağlı olan karakteridir. Her gün
aynı işleri yapar, aynı yerde yemek yer, aynı yerlere gider. Dublinliler’in son öyküsü olan
“Ölüler”de de ana karakterlerin hepsi benzer rutinlerin içinde yaşamlarına
devam etmektedir. Her yıl aynı partiye katılan bu insanların, yaşamlarında hep
aynı olaylar süregelir. Böylelikle, Dublinliler’de
tutsaklık temasının belirdiği ilk öğe yaşamlardaki aynılık, rutinler ve
monotonluktur.
II.PARALİZE
OLMA HALİ
Dublinliler’de
tutsaklık temasıyla beraber giden bir diğer öğe paralize olma durumudur.
Paralize olma hali tutsak olma haliyle iç içedir ve karakterlerin
tutsaklıklarından çıkamama, kaçamama durumlarına neden olur. Joyce’a göre
Dublin paralize olmuş bir şehirdir ve onda yaşayan insanlar da bu durumdadır. Dublinliler’in ilk öyküsü olan “Kızkardeşler”de Rahip
Flynn’in gerçek anlamda felç geçirmiş olması bu imgenin önemini gösterir
niteliktedir. Flynn’in hayatında da bu imgenin önemini görürüz. Flynn
“umduklarını gerçekleştirememiş bir adam”dır (23) ve kırdığı kutsal şarap tası
yüzünden duyduğu suçluluklar hiçbir şey yapmaz olmuştur. Böylelikle, ana
karakterin paralize olma halinin temel sebebi olarak karşımıza din çıkar.
“Araby”de ana karakter her ne kadar eyleme geçmiş olsa da, ona bağlı olmayan sebeplerden
ötürü uzun süre bir şey yapamaz, sadece bekleyişte kalır. Bekleyişinin sonunda
ise ulaşmak istediği dükkâna gitse bile, kapanmış olmasından dolayı elinden
hiçbir şey gelmez ve amacına ulaşamaz. Bir şey yapamama haliyle öfkelenir.
Benzer bir paralize olma hali “Eveline”de de görülür. Frank ile beraber
Arjantin’e giden gemiye son anda binmekten vazgeçen Eveline’in durumu tam
olarak paralize olma halini yansıtır. Eveline’in ölmüş annesinin evi ve aileyi
ona emanet etmesi Eveline’i paralize eder ve kendi hayatını yaşamayı seçmesini
engeller. Annesine verdiği söz Eveline’in sürekli aklındadır ve aslında
toplumsal bir duruma da işaret eder. Toplumun ondan beklediği bilmediği bir
erkekle uzak bir ülkeye gitmesi değil, kalıp babası ve kardeşine bakmasıdır.
“Pansiyon” bir şey yapamama, harekete geçememe halinin iki farklı yüzünü
gösterir. Bir yanda Polly annesinin hâkimiyeti altında paralize olmuş
durumdadır, öte yandan Mr Doran toplumdan gelecek olan baskı nedeniyle
hareketsiz ve dolayısıyla seçimsiz kalır.
Polly’nin karar anını beklerkenki fiziksel hareketsizliği de paralize
olma imgesini destekler. Polly kendi farkındalığı olmayan ve bu nedenle kendi
hakkında bir seçim yapamayan, eli kolu bağlı bir haldedir. “Küçük Bir Bulut”un
Chandler’ı paralize olma halini tüm hayatında sürdürmüş durumdadır. Hayatından
memnun değildir, ama değişim için hiçbir şey yapmaz, adeta hayatına çivilenmiş
halde kalır. Çocuğunun ağlamasıyla yaşadığı bir çeşit farkındalık ile o da
diğer pek çok ana karakter gibi tutsaklığından ve eylemsizliğinden dolayı
öfkeye kapılır. “Suretler”in Farrington’ı da Chandler ile benzer bir duruma
sahiptir. Memnun olmadığı ve kendini tutsak hissettiği hayatını değiştirmek
için hiçbir şey yapmaz, içkiye sığınır ve öfkesini çocuğundan çıkarır. “Üzücü Bir
Olay”da ise Mr Duffy’nin yaşamının tümü bir paralize olma durumu halinde devam
eder. Duffy’nin gerçek anlamda yaptığı hiçbir şey yoktur, aynı şeyleri
tekrarlayan bir hayatı vardır. Değişimi ancak hayal eder ve değişim için uygun
koşulların oluşmasını bekler, fakat bu uygun koşullar da asla oluşmaz (114).
Paralize olmasının bir diğer durumu geçmişte Mrs Sinico ile yaşadığı ve
kendisinin bitirdiği ilişkiyi Mrs Sinico’nun ölümü ile hatırlaması ve pişmanlık
duymasıdır. Bu pişmanlığına dair yapabileceği hiçbir şey yoktur, hayatını
değiştirmek için çok geç kalmıştır. “Ölüler” tüm karakterleri ile bir tür
toplumsal paralize olma halini yansıtır. Öyküdeki karakterlerin toplandıkları
her yıl düzenlenen parti, yaptıkları aktiviteler, yaşadıkları hayatlar onların içinden
çıkamadıkları bir döngüyü gösterir. Bu döngü karşısında hepsinin yaşadığı bir
eylemsizlik hali vardır. Fakat bu öyküde diğerlerinde olduğu gibi memnun olmama
hali söz konusu değildir, aksine tüm karakterler hayatlarından memnun görünür.
Öte yandan, öykünün sonundaki şehrin her yerini kaplayan kar imgesi paralize
olma hali bakımından dikkate değerdir. Karın altında kalan kent ve tüm
yaşayanlar eylemsiz kalma durumundadırlar. Böylelikle “Ölüler” hareket edememe,
değişememe ve paralize olmanın bir topluma nasıl yayıldığını da simgelemiş
olur.
III.
KAÇMA ARZUSU
Dublinliler’e hâkim olan tutsaklık temasıyla beraber giden bir diğer öğe Dublin’den
kaçma, uzak ve yeni bir kente gitme arzusudur. Bu istek öykülerde değişik
şekillerde ortaya çıkar, ama ortak noktalar barındırır. Böylelikle tutsaklığın
sebeplerinden biri haline gelen Dublin şehri, kendisinden oldukça uzaklaşılması
gerekilen bir yer haline gelir. Bu nedenle Dublin’den kaçış isteği ve uzak
yerler imgesi öykülerdeki tutsaklık teması ile iç içe geçer. İlk öykülerden
olan “Bir Karşılaşma”da uzak imgesi ilk cümlede belirir: “Bize Vahşi Batı’yı
tanıtan Joe Dillon olmuştu” (25). Bir çocuğun gözünden aktarılan hikâyede kaçış
Dublin’den olmasa da aslında şehrin kurallarını ve yaşam alanını simgeleyen
okuldandır. Kaçış esnasında görülen Norveç gemisi, yabancı denizciler dikkate
değer imgelerdir. Fakat Dublinliler’deki
başka öykülerde olduğu gibi kaçmak ve uzaklaşmak aynı zamanda tehlikeyi de
içinde barındırır ve çocuklar bir sapıkla karşılaşır. Böylece, uzaklaşma
tehlikeyi de beraberinde getirmiş olur. Eveline’in Dublin’den kaçma isteği ise
bambaşka ve oldukça uzak bir ülkeye gitme şeklindedir. Sevgilisi Frank uzak
ülkelerden gelen, ona uzak ülkelerden hikâyeler anlatan bir gemicidir.
Eveline’in kaçma isteği, uzak bir ülkede yeni bir hayat kurma isteğinden ileri
gelir. Sevgilisiyle beraber Buenos Aires’e gidecek ve “Frank’le bir başka
hayatı keşfe çıkacaktı” (45). Böylelikle, Dublin’den uzaklaşmak Eveline için,
evden uzaklaşmak ve bilmediği bir ülkede yeni bir hayat kurmak anlamına gelir.
“Küçük Bir Bulut”ta ise Chandler’ın hayali Londra’ya gitmektir. Onun Dublin’den
kaçma isteği de yaşadığı hayata sıkışıp kalmışlığından ve hayallerini ancak bir
başka uzak şehirde gerçekleştirebileceğini düşünmesinden dolayıdır. Arkadaşı Gallaher
tıpkı Frank gibi pek çok ülke gezmiş, Chandler’ın gözünde pek çok macera
yaşamış biridir. O da Frank gibi yabancı ülkelerde yaşadıklarını anlatır, uzağı
bir çeşit mükemmellik içinde sunar ve Dublin’e geri dönme gibi bir düşüncesi
yoktur. Chandler ise Dublin’den sadece Man adasına gitmek için uzaklaşmıştır ve
bu durum Gallaher’ı güldürür: “Man adası! Londra’ya, Paris’e gitsene” (82).
Dublin’i bir köy olarak gören (84) Gallaher, Chandler’ın gözünde Dublin’den
kaçabilmiş biridir ve tüm söyledikleri ilgi çekicidir. Dublin’in sıkıcı
hayatına karşılık onun hikâyeleri canlı ve heyecan doludur. Kendi ölülüğüne
karşın Gallaher hayatı yaşayabilmiştir: “ Ne de olsa, yaşamıştı Gallaher, dünya
görmüştü” (82). Böylelikle yaşamak ancak Dublin'in dışında gerçekleşebilen bir eyleme
dönüşür.
Kaçma
isteğinin diğer bir boyutunda ise kaçış isteği Dublin’den olmasa da içinden
bulunulan hayata karşıdır. Neredeyse tüm öykülerin kahramanları tutsaklıklarını
yaratan koşullardan, sınırlandırılmış hayatlarından kaçmak isterler. Bu istek
genellikle rutinden, alışılmıştan kaçma şeklinde ortaya çıkar. “Bir
Karşılaşma”daki çocuklar okulun sınırlayıcı hayatından kaçmak ister. “Araby”nin
ana karakteri için kaçış aşk ile gerçekleşme umudunu taşır. “İki Çapkın”ın
Lenahan’ı ve Corley’i hayatlarının sıkıcılığından, sevgisizliğinden ve
parasızlığından kaçmaya çabalar. Corley para karşılığı kadınlarla beraber
olurken, Lenehan da onu bekler ve yaşadığı hayattan kaçmaya dair hayaller
kurar. “Pansiyon”un Mr Doran’ı içinse kaçış zorunlu bir evliliktendir. Doran’ın
tek isteği bu zorunlu durumdan kaçabilmektir: “Damı delip uçmak, bu derdi bir
daha işitmeyeceği başka bir ülkeye gitmek istiyordu, ama bir kuvvet onu basamak
basamak itmekteydi” (74). “Suretler”in Mr Farrington’ı ise memnun olmadığı hayatından
içki yoluyla kaçmaya çalışır. Memnun olmadığı işi onu isteklerini yapmaktan
alıkoyar. Farrington’ın asıl kaçmak istediği hiç memnun
olmadığı ve onu tutsak haline getiren bu iş yaşamından kaçmaktır. Öte yandan,
ailesi de onun için bir tutsaklık nedenidir ve ailenin getirdiği
sınırlandırmalardan da kaçmak ister.
İskoç barında etkilendiği bir kadına Londralı şivesiyle “Ah, pardon” (Joyce
101) demesi yine hayatından kaçma isteğinin bir göstergesi olarak
yorumlanabilir. “Üzücü Bir Olay”ın Mr Duffy’i için kaçış isteği aldığı ölüm
haberinden sonra olur. Aldığı haber üzerine geçmişte yaptıkları yüzünden pişman
olan Duffy, yeni bir hayat, geçmişte yaptığı hatayı telafi eden bir hayat
ister; fakat bu mümkün değildir.
Böylece, Dublinliler
bu üç imgenin birleştiği bir kitap olarak okunabilir.
KAYNAKÇA
Joyce,
James. Dublinliler. Çev. Murat Belge.
İstanbul: İletişim Yayınları, 2011.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder