Bilge Karasu'nun Gece'sine Dair
Gece'nin İçindeki Şehir ve Eksik
(Manqué) Yazar
Nurdan
Gürbilek, Yer Değiştiren Gölge adlı
kitabında Gece için şöyle der:
"Yazıda kusursuzluğa ulaşma isteğinin bedelidir sanki Gece. Uçsuz bucaksız, tehlikeli, kararsız gece, doğurduğu düş
düzeniyle, yalnızca metnin izleği olan imgeyi vermekle kalmaz, anlatının
düzenini de belirler sonunda" (Gürbilek 203 ). Bu bağlamda Gece'yi bir yaratımı, yazımı anlatan bir
roman olarak okumak anlamlı olacaktır. Elbette Gece'yi tek bir okumaya sığdırmak onun çoklu yapısını görmezden
gelmek demektir, bu nedenle basamaklardan sadece biridir.
Maurice
Blanchot'un dediği gibi yazının geceye ait bir yapısı vardır. "Yapıt,
kendisini ona adayan kişiyi olanaksızlığa dayanaklı olduğu noktaya doğru çeker.
Özünde geceye değgin bir deneyimdir bu, hatta gecenin deneyiminin ta
kendisidir" (Aktaran İleri 70). Böylelikle, gece yaratıcılığın simgesi,
gecenin işçileri de "demirden
yapılmış, güzel sepilenmiş derilerden kesilmiş, seçkin ağaç türlerinden
yontulmuş, esnek reçinelerden dökülmüş" (Karasu, Gece 18) aletleriyle pekâlâ yazarlar olarak görülebilir. Metnin içinde bu durum her zaman sezdirilir,
yazarın gecenin işçileri ile olan ilişkisinin sınırları belirsizleşir, hatta
bazen açıkça onlarla yardımlaşma içinde olduğu söylenir.
Zaten
gecenin işçilerinin başı gibi görünen O.'nun kendisi de yazar değil midir?
Gecenin işçilerinin gündüz saatlerindeki huzursuzluğu, tedirginliği yazarın
yazmadığı zamanlardaki durumunu andırır. "Gecenin bir yerinde, bir düşün
loş sularına dalıp yüzmeğe başladıklarında kendilerini taşıyan ellerin
üzerinde, bir çocukluk evine dönenler gibidir, gecenin işçileri" (36).
Tıpkı yazarın yaratım sürecindeki haline benzer bir durum söz konusudur.
Gece'ye böyle bir açıdan
baktığımızda metnin içinde geçen bazı imgeleri de eksik yazar (manqué writer)
açısından incelemek mümkün kılınır. Kentin kendisi de eksikliğe, bitmemişliğe
gönderme yapar. İleri bu konuda şöyle der:
Gece'nin
içine yerleştirilmiş kent dekoru, metnin bir imgesini metnin içinde yineler.
Bitirilip bitirilmediği kestirilemeyen, bitmiş görünen bölümleri olduğu gibi
yer yer sıvası bile vurulmamış yapılar, havada asılı kalmış, kesişen
merdivenleri, karanlık boşlukları, birbirinden habersiz iki kurumu barındıran
iç yapısıyla tuhaf "Bilgiler Sarayı", her seferinde başka bir noktaya
çıkan "Rahneler Caddesi" henüz yapılmakta olan kent,
tamamlanmamışlığı ile metnin "taslak" imgesini taklit eder. (İleri
89)
Dolayısıyla,
metinde bahsedilen Ulusal Kitaplık ya da Bilgiler Sarayı bize metnin kendisi
hakkında bazı ipuçları verir. Ulusal Kitaplık başlarda heyecan yaratsa da uzun
yıllardır yapımı tamamlanmamış, yarım kalmış, varlığından bile emin olunamayan
ve herkese başka şeyler ifade eden bir yapıdır (Karasu, Gece 75). N. bu yapının içinde ilerlerken düş gördüğünden dahi
şüphelenir; çünkü yapının gerçeğe hiç de uygun olmayan özellikleri vardır.
Ulusal Kitaplık birbiriyle kesişen, fakat tek bir yapı haline gelememiş
merdivenlere sahiptir. N. bu merdivenlerle ilgili düşüncelerini şöyle ifade
eder: "Usum almıyordu bu kesişen, bitmemiş merdivenleri. Bunca yıldır,
başka başka kişiler, başka başka tasarlarla yürütmüşlerdi herhalde yapı işini.
Her gelen bir merdiven ekleyip işi bırakmış olacaktı bu son yıllarda" (68).
Bu yapının bize metnin kendisini hatırlatması kaçınılmazdır, tıpkı yapı gibi
metin de bitmemiştir, başka başka kişilerin yazdıklarıyla parçalı bir haldedir.
Metin de yapı da taslak halindedir. Bilgiler Sarayı'nın (ya da Ulusal Kitaplık)
aslında görünmeyen bir işlevi daha vardır ve bunu O.'nun anlatıcı konumuna
geçtiği zaman anlarız. Bilgiler Sarayı aslında O.'nun çalıştığı yer, yani Güneş
Harekâtı'nın düşünce merkezidir (92). O.'nun da yazar olduğu göz önüne alınırsa
bu yapının metnin kendisini simgelediği şeklindeki yorum pekişir.
Şehir
N.'nin içinde sıklıkla kaybolduğu, daha önceden hiç görmediği yapılarla
karşılaştığı, sürekli değişim içinde olan bir yerdir. "[...]
sokaklar-onarım, boru döşeme, boru değiştirme gerekçeleriyle- alabildiğine
kazılıyor, yükseltilip alçaltılıyor, başka sokaklarla bağlantıları kesiliyordu.
Kentin ortasından, bir çıkmazlar yumağı sağılmağa başlamıştı kent çeperlerine
doğru. Kent inceliyor, yeni bir örüntü ediniyordu" (197). Dolayısıyla, şehir de tıpkı yazı gibi
yıkılır, yenilenir, biçim değiştirir. Kitapta sıklıkla adı geçen Rahneler
Caddesi ise yine metnin eksikliğine bir göndermedir. "Bir düzey üstündeki
yıkık, çatlak veya aralık"[1]
anlamına gelen rahne metnin bütünlüksüz yapısına işarettir.
Tüm
bunlar göz önüne alındığında gece yazarı içinde barındıran bir öğe, Gece'nin şehri ise aslında
tamamlanamamış, bitmemiş, eksik gedik yapılarıyla, içinde kaybolunan,
dolambaçlı, sürekli değişen, varlığından haberdar olunmayan yapıların ortaya
çıktığı bir yer olmasıyla beraber ele alındığında yazının daha doğrusu söz
konusu olan metnin tam olarak da kendisi olarak okunabilir. Şehrin ve metnin
tüm bu öğeleri birleşmesi, aynı yöne işaret etmesi eksin yazarın Gece içinde nasıl ortaya çıktığını, ne
gibi özellikler barındırdığını göstermesi açısından oldukça önemlidir. İleri'ye
göre metnin yazımı dahi bu özellikleri barındırır ve şehrin eksikliğini,
belirsizliğini; kısaca yapısını yansıtır. "Yazı, havada asılı kalmış
satırları, tamamlanıp tamamlanmadığı belli olmayan bölümleri, blokların içinde
açılan, her sayfanın yarısını kaplayan boşluklarıyla kentin biçimini
yinelemektedir" (İleri 89). Böylelikle, metin ve şehre bir bütün olarak
bakıldığında eksik yazarın metin içindeki oluşumunu görmek de kolaylaşır.
KAYNAKÇA
Karasu, Bilge. Gece. İstanbul: Metis Yayınları, 2010.
İleri, Cem. Yazının da Yırtılıverdiği Yer: Bir Bilge
Karasu Okuması. İstanbul: Metis Yayınları, 2007.
Gürbilek, Nurdan. Yer Değiştiren Gölge. İstanbul: Metis
Yayınları, 2010.
[1]http://www.tdk.gov.tr/TR/Genel/SozBul.aspx?F6E10F8892433CFFAAF6AA849816B2EF4376734BED947CDE&Kelime=gedik
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder